Rezervasyon : (0224) 676 49 62 | KÜLTÜREL MİRASLARIMIZ |
Kültürel Miraslarımız
Longoz Ormanları
Subasar olarakta bilinen longozlar bir çeşit orman ekosistemidir.
Denize doğru akan derelerin getirdiği kumların birikerek kıyıda oluşturduğu set’in dere ağzını kapatması sonucu akarsuyun biriktiği yerlerde oluşan farklı ve özel bir ekosistemdir.
Mevsim yağışlarıyla birlikte longozlardaki su miktarı da artmaktadır, yaz ve sonbahar aylarında önceki aylara oranla su miktarı daha az olacaktır. Su seviyesinin çok fazla azalması longoz ekosisteminin özelliğini kaybetmesine neden olacaktır. Yani longoz ekosisteminin devamlı olabilmesi için en temel ve gerekli koşul, bol suyun devamlı olarak var olmasıdır.
Longoz ekosistemi içerisinde birçok ağaç, bitki ve hayvan çeşitliliği bulunmaktadır, bunlardan bir çoğu da endemik türlerdir. Kuş türlerinin bir çoğu da longoz ormanlarında bulunmaktadır.
Bitki ve kuş çeşitliliği bakımından oldukça zengin olan Karacabey Longoz Ormanı el değmemiş doğası ile ülkemizdeki nadir yerlerden birisi.
Ülkemizde bulunan longoz ormanları içerisinde en az bilineni Karacabey Longoz Ormanı ‘nda yılın büyük bir bölümü orman su içerisinde kalmaktadır. İlk bahar ay’ı geldiğinde bölge içerisinde bulunan gölcüklerde Nilüfer çiçekleri de açmaya başlar.
Karacabey ilçesine bağlı Yeniköy yakınlarında Susurluk ırmağının oluşturduğu kocaçay deltasında meydana gelen longoz , Susurluk ırmağının Marmara denizi ile buluştuğu noktada oluşmaktadır. Bölge göl, bataklık, delta, kumul ve subasar orman ekosistemlerinden meydana gelmektedir.
Zengin bir flora ve faunaya sahip olan bölgeyi doğa severler, fotoğrafçılar, kuş gözlemcileri ile birlikte araştırmacılar ziyaret etmektedir.
Alanda tespit edilen 217 kuş türü vardır. Bunlardan bazıları ; Ak Pelikan, Çamur Çulluğu, Kuğu, Sülün, Yeşil Ağaçkakan, Yalı Çapkını, Sürmeli Kum Kuşu ve Yılan Kartalı gibi nadir görülen türlerdir. Kara Leylek, küçük balaban, gri balıkçıl, kuğu, macar ördeği, sumru, ve poyraz kuşu gibi birçok kuş türü burada üremektedir. Bu kuş türleri ile birlikte çeşitli sürüngenlere ev sahipliği yapmaktadır.
Zengin bitki çeşitliliğine sahip ormanda ağırlıklı olarak dişbudak, söğüt ve kızılağaçlar bulunmaktadır.
Yaklaşık 22 yıl öncesine kadar Meksikadan Türkiye’ye göç eden yılan balıklarının üreme merkezi durumunda olan göllerde deniz ve tatlı su balıkları yaşayabilmektedir.
Karacabey Longozunda Neler Yapılır?
Doğa güzellikleri içerisinde sessiz sakin kafa dinlemek için güzel bir yer.
Hazırlıklı gelerek burada güzel bir kahvaltı yaptıktan sonra gezmeye başlayabilirsiniz.
Bitki ve kuş çeşitliliği bakımından oldukça zengin olan longozda keyifli bir doğa yürüyüşü yapabilirsiniz.
Piknik yapabilirsiniz, ama bizim size tavsiyemiz erken saatlerde gidip kahvaltı ile burada güne başlamanız olacaktır.
Kamp yapmayı seviyorsanız çadırınız ile gelip kamp yapabilirsiniz.
Longoz’un iç kısımlarında bulunan Kuş Gözlem Kulesi’ne giderek Longoz ormanlarında alanı tepeden izleyebilirsiniz.
Bisikletiniz ile de burada gezintiye çıkabilirsiniz. (Dağ bisikleti tercihen)
Harika manzaraları fotoğraflayabilirsiniz.
Karacabey Longoz Ormanlarına Gitmeden Bunları Mutlaka Dikkate Alın;
İçeride ihtiyaçlarınızı karşılayabileceğiniz herhangi bir yer bulunmuyor. Bu yüzden yiyecek ve içeceğinizi önceden hazırlayın. Çeşme ve Wc bulunmuyor.
Karacabey Longozu Gezi Rehberi
Longozun olduğu alan genel olarak çitlerle çevrili, içeriye girdiğinizde çokça koyun, keçi, inek ile karşılaşabilirsiniz.
Araba ile içeri girebilirsiniz ama çok fazla içerilere gitmemenizi tavsiye ediyoruz, her yerde olmasa da bazı yerlerde bulunan çamurlara aracınız saplanabilir ve bozuk yollarda aracınız zarar görebilir. Aracınız dört çeker, yüksek veya offroad aracı ise keyifli yolculuklar size
Karacabey Longoz Ormanında Kamp
Longoz içerisinde istediğiniz yerde kamp kurabilirsiniz. Çadır kurmak için uygun birçok yer mevcut.
Alanda alış veriş yapacağınız bir yer yok, wc ve su da yok bunlara dikkat ederek gitmeniz faydalı olacaktır.
Lütfen! Ender görülen bu ekosistemi korumak adına hiçbir şey alana bırakmayalım ve alandan da hiçbir şey almayalım…
Gezdiğimiz yerlerde sadece ayak izimiz kalsın ve oradan sadece çektiğimiz fotoğraflar bizimle gelsin…
Karacabey Longozu Giriş Ücreti
Şuan için giriş için herhangi bir ücret talep edilmemektedir. (Ender bulunan bu yer koruma altına alınmış ama gerekli yeterli yatırım yapılarak daha fazla korunmalı ve daha fazla tanıtılmalı diye düşünüyoruz.)
Karacabey Longoz Ormanları Nerede?
Bursa ili, Karacabey ilçesi Bayramdere köyü yakınlarında bulunmaktadır. Bursa il merkezine 85, Karacabey ilçe merkezine 23 km mesafededir.
Karacabey Longoz Ormanına Nasıl Gidilir?
Longoza birçok yerden giriş bulunmaktadır. Toplu taşıma ile ulaşım sağlamak isterseniz, Uludağ Üniversitesi metro istasyonunun yanından Yeniköy – Boğaz dolmuşlarına binerek boğaz mahallesinde inerek gidebilirsiniz.
Bayramdere mahallesinden de longoza giriş bulunmaktadır.
Uluabat Köyü ve Uluabatlı Hasan Anıtı
İlçe merkezine bağlı, Apolyont gölünün kuzeybatı kıyısındaki Uluabat köyünde yani Uluabatlı Hasan’ın doğduğu köyde, İstanbul’un fethinin 500. yıl dönümünde yapılmıştır.
Uluabatlı Hasan: İstanbul’un fethi sırasında, surların üzerine çıkıp, Türk bayrağını diken ilk Türk askeri olarak önemli bir şahsiyettir.
Köydeki heykel heykeltraş Metin Yurdanur tarafından yapılmıştır.
13 metre yüksekliktedir.
Tarihimiz açısından önem arz eden Uluabatlı Hasan Anıtı, Karacabeye gelen ziyaretçilerin mutlaka gezilecek yerler içinde görmeleri gereken bir yerdir.
Bayramdere - Yeniköy
Bayramdere -Yeniköy Karacabey kurulduğu günden bu güne kadar insanların dinlenme ve eğlenme ihtiyaçlarına cevap vermiş şirin bir tatil yeridir.
Çok eskiden MİS’ler devrinde bölgemizde MİLETEPOLİS adında bir şehrin olduğu sanılmaktadır.
MİLETEPOLİS şehri Bizanslar devrine kadar gelmiş ve Bizans devrinde bu şehre ‘MİHALİÇ’ adı verilmiştir.
Bayramdere-Yeniköy’e bu dönemde yaşamış olan Bizanslılar oldukça büyük ilgi göstermişlerdir. Bölgemizde bulunan tarihi eserler ve sur kalıntıları bunu açıkça göstermektedir.
Bu bölge Türklerin eline geçtikten sonra buralara Türk aileleri yerleşmiş ve Karaca ailesi Karacabey’in ve dolayısı ile Bayramdere-Yeniköy’ün de yönetimini ele almıştır.
Osmanlılar zamanında içinden gürül gürül derelerin aktığı şirin bir köy olan Bayramdere-Yeniköy’ ün adı PANAYIRDERE olarak belirlenmiştir.
Uzun yıllar Panayırdere köyü olarak nam salan bu şirin köyde panayırlar kurulur ve şenlikler düzenlenirdi. Bu kadar eğlenceli olan bu şirin köyün adı 1940’lı yıllarda BAYRAMDEREolarak değiştirilmiştir.
YENİKÖY’e geldiğinizde gezilip görülmesi gereken 10’larca yer olduğunu göreceksiniz. Longoz Ormanları, Ayı Barınağı, Ihlamur Ormanları, Kestanelikler ve Türkiye’nin En Uzun Sahili sizleri bekliyor olacak.
Bunun yanı sıra adını Bayramdere’den alan Bayramramdere (Kocadere) ile Marmara Denizinin buluştuğu nokta olan Dalyan doğal güzelliğini mutlaka görmelisiniz. Dalyan’da uzun yürüyüşler yapabilir, deniz ve dere balıklarını aynı anda yakalayabilir, piknik yapabilir, nilüfer çiçeklerini ziyaret edebilir ve eşsiz güneş batımı izleyebilirsiniz.
Yeniköy’ün içinde bulunan piknik alanı muhteşem bir yerdir. Yeniköy’den başlayıp Malkara’ya kadar uzanan bir yürüyüş yoluna, piknik alanlarına, ıhlamur ve kestane ağaçlarına sahiptir. İçinde 2 ayrı noktada bulunan tuvaletlerinden faydalanabilir uzun ve keyifli zamanlar geçirebilirsiniz. Ayrıca piknik alanının tam ortasından akan ve dağlardan gelen küçük dere içine karpuz koyduğunuzda 5 dakika içinde karpuzu çatlatacak kadar soğuk ve temiz bir sahiptir.
Yeniköy’de karnınızı doyurabileceğiniz başta Marmara Denizi balıkları olmak üzere tüm balık çeşitlerinize sunan balık restaurantları, sıcak yemek lokantaları, et ve et ürünleri sevenler içinde birbirinden leziz tadlar sunan restaurantlar bulunmaktadır.
Denize girmek isteyenlerin ve Doğayı sevenlerin mutlaka görmesini gereken bir Doğa Harikasıdır YENİKÖY…
Kurşunlu Köyü
Osmanlı Devleti döneminde bir Rum köyü olduğu bilinmektedir. Bizans ve Osmanlı dönemlerinde çeşitli maden işletmeleri olduğu günümüzdeki kalıntılardan anlaşılmakta olup, köyün yaşlılarının da söylediğine göre burada kurşun madeni olması nedeniyle isminin Kurşunlu olduğu tahmin edilmektedir.
Köyün tarihi: Köyde bulunan Hagios Demetrios adına yapılmış kilisesi ayrıca Megas Argos ile Polichnion Polychronia manastır kalıntılarından ve bugün orman olan dağ eteğindeki ev kalıntılarından köyün çok eski bir yerleşim alanı olduğu bilinmektedir. Bizans ve Osmanlı Devletleri döneminde bu köyde bulunan “Manastır’da rahibeler yetiştirildiği, halkın zeytincilik, bağ ve bahçe işlerinin yanında şarap üretimiyle geçimlerini sağladıkları söylenmektedir. Köy 600 yıla yakın bir zaman Osmanlı himayesinde kalmış, Cumhuriyetin kuruluşundan önce (İstiklal Harbi esnasında) Yunanlıların bölgeyi ele geçirmesiyle bu köy halkı da işgal kuvvetlerine yârdim etmiştir. Kurtuluş Savaşı’nın kazanılmasından sonra devletine ihanet eden bu insanlar köyü terk ederek Yunanistan’a kaçmışlardır.
Köyün yeniden kurulması: 1923-1933 yılları arasında köy tamamen boş kalmıştır. 1933 yılında yapılan Mübadil Mühacir (Halkları karşılıklı değiştirme) anlaşması ile Kurşunlu Köyü’ne Drama yöresinden 18 aile gelerek buraya yerleşmişlerdir.
Kurşunlu’ya gelen aileler çiftçilikle uğraştıklarından bu sahil köyünde önceleri orman isçiliği ve balıkçılık yapılmamıştır. Köye gelenlerden iki aile burada kalırken diğerleri çiftçiliğe daha müsait olan Karacabey’in ova köylerine gitmişlerdir. Köyde kalan iki aileden birisinin oğlu olan Hüseyin POYRAZ o dönemde boşalan köye yeni aileler getirme çabasına girişmiş ve köy muhtarı olup köyün gelişmesi için yoğun bir çaba sarf etmiştir.
Köyün tarihindeki önemli olaylar: Kurtuluş Savaşı’nda köyün Rum halkı işgal kuvvetleriyle işbirliği yapmışlar; fakat sonunda köyü terk etmek zorunda kalmışlardır.
Cumhuriyetin ilanından 10-15 yıl önce Malkara mahallesinde yasayan “Manol” isminde bir korsan olduğu, bu korsanın yöreden ve İstanbul’dan Mihaliç deresine gelen gemileri soyduğu anlaşılmaktadır.
Kirman isimli bir eşkıyanın da zamanında nam saldığı bilinmektedir.
Köyle ilgili bir rivayete göre Bizans döneminde bir imparatorun kızı bulaşıcı olan cüzzam hastalığına yakalanmış, şifa bulunamayınca babası tarafından saraydan uzaklaştırılmış ve gemiyle köye bırakılmış. Daha sonra Kurşunlu deresine giren güzel prenses şifa bulmuştur.
Tarihi eserler: Köyün en önemli tarihi eseri Megas Argos ile Polichnion Polychronia Manastırlarıdır. Yaklaşık 5 dönüm arsada kurulmuş çok güzel bir esermiş, gerek köye ilk gelen muhacirler ve gerekse sonradan gelenlerin bilinçsizliği ile tahrip olmuştur.
Manastır’dan kalan sütun başları ve bazı kalıntılar açık müze halinde korunmaya alınmıştır. 1950 yılına kadar köy içinde hala ayakta duran Hagios Demetrios adında bir kilise varmış. Bu kilise ile birlikte civarda bulunan 12 adet farklı kilise tamamen yok olmuştur. Günümüzde bu eserlerin ufak tefek kalıntıları vardır.
Turizm Alanında Gelişmeler: Kurşunlu Köyü sahilinde, ormanla denizin iç içe olması, havası ve suyunun güzel olması, tabii güzellikleri ve denizinin temizliğiyle ülkemizin en şirin tatil yörelerinden birisi olup gelişmeye ve yatırıma açıktır. Sahilleri koruma ve imar kanunları ile yerleşik alanda sahile 30 m. Mücahir alanda 100 m. Mesafeye ev yapmak yasaklanmıştır.
Malkara mahallesiyle birlikte köyde 850’nin üzerinde yazlık daire vardır.
Sürekli gelişen tatil yöresi her geçen gün gelişmekte ve turizm merkezi haline gelmektedir.
Kurşunlu’nun konumu: Köy Türkiye’nin kuzey batısında Marmara Denizi’nin güney sahilinde, Bandırma Körfezi’nin 26 km. doğusundadır. Köyün kuzeydoğusunda 13 deniz mili mesafesinde İmralı adası yer almaktadır. Köy doğuda, Karacabey’e bağlı Bayram dere, Yeniköy, Güney Şahmelek, batıda Bandırma ilçesinin Yenice köyleri ile komşudur. Köyün Karacabey ilçesine uzaklığı 40, Bursa’ya 105 km’dir.
Eskikaraağaç (Leylek) Köyü
Asıl adı Eskikaraağaç olan ve 2011’de Avrupa Tabiat Mirası Vakfı tarafından Avrupa Leylek Köyü seçilen köy, Bursa merkeze sadece 44 km uzaklıkta… Son yıllarda Bursa’nın gözde adreslerinden olan Gölyazı’nın yanı başında bulunuyor.
Eskikaraağaç veya Karaağaç Köyü olarak da bilinen köy Bursa Karacabey’e bağlı Uluabat Gölü‘nün (Apolyont Gölü) kenarında yer alan şirin bir köy. Eski dönemde köyün bir tarafında Türkler bir tarafında Rumlar birlikte yaşarlarmış. Köy nüfusu mübadele sonrasında azalmış. Şimdilerde köyde 50-60 hane ve yaklaşık 300 kişi yaşıyormuş.
İstanbul’dan Eskikaraağaç Köyü’ne gelirken Orhangazi Köprüsü’nü kullanırsanız 175 km mesafeniz var. Feribot ile Yalova’ya gelip devam ederseniz 103 Km. Yalova tarafından gelirken Gölyazı ve ondan yaklaşık 5 km sonra da Eski Karaağaç Köyü tabelasını görüyorsunuz.
Köy en çok leylekleri ile ünlü. Her yıl bahar aylarında buraya leylekler göç ediyor ve havalar soğuyana kadar burada kalıyorlar. Mayıs, Haziran ayları arasında köyde yuva yapmaya koyulurlar.
Son dönemde köye Leylek Köyü de denilmekte. Köy halkı leylekler konusunda oldukça duyarlı. Leylekler için özel yuva bölgeleri yapılmış ve leylekleri koruma altına almışlar. Leylek Köyü’nde sayıca çok fazla leylek yok, yılda sadece 30 veya 40 leylek geliyormuş. Özel ilgiyi hak ediyorlar değil mi?
2011 yılında Avrupa Tabiat Mirası Vakfı tarafından Avrupa Leylek Köyü seçilmiş. Avrupa’nın leylek köyleri ağının Türkiye’deki tek temsilcisi Eski Karaağaç Köyü. Türkiye’de de leylek gözlemi yapılan ilk ve tek köy. Köyde yaban hayatı gözlemlemek için bir gözlem kulesi yapılmış. Ayrıca bir de gözlem evi inşa edilmiş.
Bu gözlem evinde köye ve Uluabat Gölü’ne yerleştirilmiş olan kameralardan hem yaban hayatını hem de kaçak avcıları canlı olarak izleyip harekete geçiyorlar. Gözlem evinde toplantılar için iki tane salon var. Bu sene gözlem evinin içinde bir de mini yaban hayatı müzesi açılıyor. Ölmüş olan ya da avcılar tarafından kaçak olarak vurulmuş hayvanlar, işlemden geçirilmiş ve bu müzede sergileniyor. Müze için özel olarak hiç bir hayvan öldürülmemiş. Böyle olduğunu öğrenince sevindim.
Eski Karaağaç Köyü’nde her yıl Mayıs ayında “Leylek Festivali” düzenleniyor. Festival kapsamında konserler veriliyor, ilk gece fener alayı düzenleniyor, köy kadınları tezgah açıp bir şeyler satıyor, çocuklar için özel alanlar kurulup oyunlar oynanıyor. Leylekler gözleniyor ve bir çok fotoğrafçı fotoğraf çekmeye geliyor. Gitmeden önce belediye ile irtibata geçip festival tarihini sormanızda fayda var.
Eskikaraağaç Köyü Gölyazı ile tatlı bir yarış içinde. Bunun için yatırımlar devam ediyor. Köye son dönemde Apolyont Gölü kenarında yürüyebilmek için bir km’lik yürüyüş parkuru yapılmış. Bu yol “Leylek Yürüyüş Yolu” olarak adlandırılmış. Burada aynı zamanda bisiklete de binebiliyorsunuz.
Köylüler geçimlerini sağlamak için her gün gölde balık avlıyorlar. Son dönemde yavaş yavaş turizmden de para kazanmaya başlamışlar. Son 10 yıldır bu köyde zeytincilik yapılmaya başlanmış. Tuttukları balıkları her sabah saat 10:00’da Gölyazı‘da yapılan balık mezatında satıyorlar. Eskikaraağaç Köyü, Gölyazı gibi aynı gölün kenarında yer alan ancak yıldızı diğerinin ki kadar parlamamış bir köy. Umarım festivalle ve kuş gözlemciliği ile gelmek istedikleri yere ulaşılırlar.
Bursa şehir merkezine 38 kilometre mesafedeki Eskikaraağaç köyüne, Bursa-İzmir karayolundan ulaşılır. Yol ayrımından sola dönen yol 3 kilometre sonra Uluabat gölü kıyısındaki köye ulaşır. Avrupa Tabiat Mirası Vakfı tarafından Avrupa Leylek Köyü ilan edilen ve 10 yıldır Mayıs ayında Leylek Şenliği'nin düzenlendiği Eskikaraağaç köyü baharın müjdecileri olan leylekleri ağırlar. Leyleklerin kuluçkaya yattığı Eskikaarağaç köyünün meydanında doğaseverler ve kuş gözlemcilerinin yoğun ilgisini çeken, gölün büyük bir bölümünün de izlenebildiği dünya standartlarında bir kuş gözlem evi ve kulesi bulunur. Ayrıca Doğa Koruma ve Milli Parklar İkinci Şube Müdürlüğü tarafından kurulan kameralar ile köy çevresindeki yaban hayatı ve leyleklerin doğal yaşamı izlenebilmektedir. Mikhael Archangelos Rum Kilisesi kalıntılarının da bulunduğu Eskikaraağaç köyünde göl kıyısında yürüyüş yapılabilecek 1 kilometre uzunluğunda bir sahil yolu da bulunmaktadır.
Gölyazı Köyü ve Ağlayan Çınar
Gölyazı, en zengin antik yerleşim yerlerinden biridir. Derin bir yarımadanın üzerinde kurulan Gölyazının tarihi M.Ö. 6. yüzyıla dek uzanır. Yazılı kaynaklardan edinilen bilgilere göre; Gölyazının antik adı, bugün Orhaneli Çayı (Kocaçay) dediğimiz antik Ryndacus ırmağından kaynaklanan “Apollonia ad Rhyndacum”dur. Apollonia eski çağların ışık tanrısı idi. Antik çağlarda Anadolu’da kurulmuş “Apollonia” adlı dokuz kent olduğu bilinir. Bu adın diğer kentlerden ayrılabilmesi, için Apolyont (Uluabat) gölünü besleyen Aizonai (Çavdarhisar) çevresinden çıkan Rhyndacus denilen ırmağa atfen konduğu kaynaklarda belirtilir.
Uluabat Gölü’nün kuzeyinde iki yarımada, içinde de yedi ada bulunuyor. Gölyazı, bu gölün ortasındaki adaya köprü ile bağlı. Kurtuluş Savaşı’na kadar Rumlar’ın yaşadığı köyde, günümüzde Selanik’ten mübadele yolu ile gelmiş Türkler yaşıyor. Gölyazı halkı, tarım ve balıkçılıkla uğraşıyor.
Köye girişte sol yanda kalan tepenin arkasında antik bir kent var. Bölge, tamamen SİT alanından oluşuyor. Köy meydanında cami, kahve ve “ağlayan çınar” adıyla da bilinen bir anıt çınar yer alıyor. Meydana girer girmez sizi kollarıyla selamlayan anıt çınar, 750 yaşında ve özel koruma altında. Ağacın “ağlayan çınar” adını almasının nedeni, haftanın bazı günlerinde gövdesinden akan kırmızıya yakın sıvı. Meydanda sazan ve turna balıkları mezat yoluyla satılıyor. Gölyazı köy ekmeği fırınından gelen nefis ekmek kokuları tüm adaya yayılırken, göl kenarındaki küçük balık lokantaları da konuklarını ziyafete davet ediyor.
Gölde balıkçı tekneleriyle ada turu yapmak da mümkün. Adanın çevresinde sular çekilince kökleri meydana çıkan söğüt ağaçları, sur yıkıntıları göze çarpıyor. Adadan muhteşem bir günbatımı manzarası izleyebilirsiniz. Bunun için Zambak tepesi en uygun mekan.
Uluabat Kuş Cenneti
Karacabey ilçe merkezine 14 km uzaklıkta Bursa- İzmir karayolu üzerinde bulunmaktadır.
Uluabat Kuş Cenneti Uluabat Körfezinde yer alan sazlık alanda bulunmaktadır.
1974 yılında kurulan Uluabat Kuş Cennetinde yaklaşık 200 tane bitki türü ve 50’den fazla kuş türü bulunmaktadır.
Mikhael Archestrategos Kilisesi
Karacabey Ulubat Köyü’nde bulunan bu kilisenin kitabesinden öğrenildiğine göre; İznik Metropoliti Panierotatos I Oseph tarafından 1843 yılında yapılmış ve Mikhael Archestrategos’a ithaf edilmiştir.
XVI. yüzyılda S. Gerlach bu kiliseyi görmüş, XVIII.-XIX. yüzyıl seyahatnamelerinde de burada yapılan ayin ve panayırlardan söz edilmektedir.
Kilise harap ve yıkık durumda olduğundan düzgün bir planı çıkarılamamıştır.
Bununla beraber, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen planlı ve çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır.
Depo olarak kullanılan bu kilise orjinalliğinden tamamen uzaklaşmıştır.
Duvarları kaba taş ve tuğladan örülmüştür.
Pencereleri mermer çerçevelidir.
Issızhan
Ulubat Gölü Kıyısına Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezıt döneminde yaptırılan bu muhteşem han, o zamandan bu zamana kadar sayısız insana hizmet vermiştir. Zamanın en önemli ticaret unsurlarından birisi olan nehir taşımacılığının dinlenme ve konaklama üslerinden biri olarak yolculara hizmet veren Issız Han, Osmanlı döneminin güzel bir kervansaray örneği olarak kabul edilmektedir. Erken Osmanlı dönemi mimarisine göre dizayn edilmiş olan bu han, Selçuklu zamanının eserlerine benzer motifler ve mimari unsurlar içermesi nedeniyle de tarihimiz için oldukça önemli bir konumda bulunmaktadır.
ISSIZ HAN KİM TARAFINDAN YAPTIRILMIŞTIR?
Kervansarayın kapısının üstünde yer alan kemerde bulunan Arapça kitabeye göre, bu muhteşem eserin hayır amacıyla Celaleddin Eyne Bey ve Felek Meliküddin tarafından yaptırıldığı öğrenilmiştir. 1. Kosova Savaşı’nın kumandanlık görevini üstlenen Celaleddin Eyne Bey’in Ulubat’ta meydana gelen bir savaşta öldüğü söylenmektedir…
Osmanlı döneminin en önemli merkezlerinden birisi olan Bursa’nın yakınında yapılan ve taşımacılık anlamında sık sık kullanılan işlek bir yola da yakın olması sebebiyle hem tüccarların hem de seyyahların sık sık uğradığı Issız Han, güzelliğiyle de dillere destan olmuştur. Asıl mesleği Papaz seyyah Stephan Gerlach, Seyyah Richard Pococke ve Fransız Mimar Charles Texier de bu yapıdan sık sık söz etmişlerdir. Mimarisi ile dikkat çekmesi sebebiyle, eski seyahatnameler incelendiği zaman mutlaka Issız Han’dan bahseden birkaç paragraf bulmak mümkündür…
ISSIZHAN'IN MİMARİ ÖZELLİKLERİ:
Selçuklu mimarisine benzer bir tarzla yaptırılmış olan Issız Han, erken Osmanlı dönemi eserlerinden birisi olarak kabul edilmektedir. Dikdörtgen bir yapıda bulunan hanın avlusu yoktur ve girişin her iki yanında da birer oda bulunmaktadır. Issız Han’ın hemen girişinde yer alan büyük salonda iki büyük ocak bulunmaktadır. Bu ocakların 2 büyük bacasını ise taşlardan oluşturulan basık kemerler taşımaktadır. Issız Han’ın göle bakan muhteşem kapısının üzerinde kitabesi bulunmaktadır. Kitabe günümüze kadar muhafaza edilmiştir.
Girişin her iki yanında bulunan ve üzeri tonoz (bir kemerin aralıksız olarak devam etmesiyle oluşan örtü) ile örtülü olan odaların kapıları ana salona açılmaktadır. Issız Han’ın cephesi iki sıra kesme taş, dört sıra tuğla ile örülmüştür. Üst örtü sistemleri, kemerler, bacalar, nişler ve tuğladan yapılmıştır. Giriş kapısının kemeri mermer, onu çevreleyen kemer ise çift renkli kesme taştan inşa edilmiştir. Issız Han’ın iç kısmında bulunan mekanda yolculara ayrılan bölüme üç basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır. Tüm bu mimari özellikleri ile dikkat çekmektedir.
Karacabey Harası ve Baba Kuruş Anıtı
Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü'nün (TİGEM) Bursa'nın Karacabey ilçesi'ndeki harasında, iki Arap atı için 60 yıl önce yapılan anıtmezar, ziyaretçilerin büyük ilgisini görüyor. Bu günün en çok kazandıran yarış atlarının ataları olarak kabul edilen Baba Kuruş ve Baba Sad adlı safkan Arap atları için yaptırılan anıt mezarlar, Türkiye'de ilk ve tek olma özelliği taşıyor.
Cumhuriyet'in ilk dönemlerinde Arap atçılığının oluşmasında temel oluşturan iki safkan Arap aygırı olan Baba Kuruş ve Baba Sad'ın Karacabey TİGEM'de bulunan anıt mezarları, ziyaretçilerin ilgisini çekiyor. Atatürk'ün emriyle bir ekip tarafından biri Şam'dan, diğeri Bağdat'tan özel olarak seçilerek getirilen Baba Kuruş, yaşadığı süre içerisinde 141 tay, Baba Sad ise 147 tayın dünyaya gelmesini sağladı.
Günümüzde Türkiye'de büyük yarışlarda koşan safkan Arap atlarının tamamında Baba Kuruş ve Baba Sad adlı aygırların izlerinin olduğunu belirten Karacabey TİGEM Müdür Yardımcısı Murat Durmaz, çok değerli bu iki at için 1950'li yıllarda anıt mezarın yapıldığını söyledi.
"KURUŞ YATTI KALKMAZ, HARA MÜDÜRÜ MÜMTAZ"
Durmaz atçılık tarihinde Baba Kuruş'un ölüm haberinin Ankara'daki yetkililere nasıl haber verildiğine ilişkin bir hikayenin de yer aldığını belirterek, bunu şöyle anlattı:
"Rivayete göre 'Baba Kuruş' İsmet İnönü'nün, bir rivayete göre de o dönemin Tarım Bakanının sevdiği atlardan biri. 1945 yılında Baba Kuruş rahatsızlanıyor. O dönemde de haraya Mümtaz Bey isimli bir müdür bakıyor. Sürekli Mümtaz Bey'den Baba Kuruş'un sağlık durumu ile ilgili Ankara'dan bilgi alınıyor. Ankara'dan da sürekli, 'Mutlaka Baba Kuruş'u iyileştirin. Sakın bize öldüğünü söylemeyin' diye uyarılar yapılıyor. Ancak hak tecelli ediyor ve Baba Kuruş ölüyor. Herkes düşünüyor, 'bu ölüm haberini Ankara'ya nasıl veririz' diye. Uzun bir düşünme sürecinden sonra Hara Müdürü Mümtaz Bey telgrafın başına geçip kısa bir not yazıyor ve notta şunları belirtiyor: 'Kuruş yattı kalkmaz, hara müdürü Mümtaz.' Baba Kuruş'un ölüm haberini Ankara'nın bu şekilde alması ise o dönemlerden bugüne değin anlatılan en önemli hikayelerden biridir."
Atatürk Parkı
Karacabeyin en büyük parkıdır.
İçinde park oyuncakları, kaydırak, salıncak, dönme dolap, tahterevalli ve spor aletleri bulunur.
Atatürk Kültür Parkı içinde göl bisikleti de bulunur.
Atatürk Kültür Parkı'nda 2-3 restaurant bulunur.
Bünyesinde; piknik alanı, çocuk parkı, restoran ve spor alanı olan parktaki gölün etrafında dolaşabilir, aileniz ile hoş vakit geçirebilirsiniz.
Kümbetli Camii
Kentimizin en önemli tarihi eserleri arasında yer alan yapı “Kümbetli Camii”, “Dümbekli Mescidi” veya “Tümbekli Cami” adlarıyla da anılır. 3 semavi dine (Musevilik, Hrıstiyanlık ve Müslümanlık) mabetlik yapma özelliğine sahip olan cami Bursa’da bu özelliği taşıyan tek ibadethanedir.
Bu tarihi yapı ilk olarak havra olarak ibadete açılmış, sonra kiliseye dönüştürülmüş ve son bin yıldır da camii olarak Müslümanlara hizmet ediyor.
Asıl ibadet mekanının doğu bölümünün üzeri kubbe örtülüdür. Duvarlarının yapımında moloz taş ve mermer parçaları kullanılmış, Bizans dönemi sütun başlarından yararlanılmıştır. Kuzeybatıdaki minaresi yuvarlak gövdeli, tek şerefeli ve konik külahlıdır. Doğu - batı yönünde dikdörtgen planlı harim, kuzeyinde ona bitişik yan mekan ve batısında son cemaat yerinden oluşur. Harim, eksenin batısında iki sütunlu, üç açıklıklı bir arkadla iki bölüme ayrılır. Kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlı batı bölüm beşik tonozla örtülüdür. Batı duvarda, eksendeki kapı son cemaate; kuzey duvarda eksenden batıya kaymış basık kemerli kapı yan mekana açılır. Güney duvar sağırdır. Arkadın ortasında açıklık sivri, yan açıklıklar yuvarlak kemerlidir. Kemerler yanlardan duvar payelerine otururlar. Harimin doğu bölümü kare planlı olup, üzeri üçgen kuşağı ile geçilen kubbe ile örtülüdür. Güney duvarında eksende yarım yuvarlak mihrap nişi, yanlarında birbirine simetrik eş genişlikte iki pencere yer alır. Son cemaat yeri kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır. Güney duvarda eksenin batısında bir pencere, batı duvar ekseninde giriş ve iki yanında ikişer pencere yer almaktadır. Sekiz kollu şamdan ve Hz. Davut yıldızının izlerini taşıyan yapı, dikdörtgen plana sahiptir.
Ulucami
Karacabey ilçe merkezindeki cami I. Murat Hudavendigar (1362- 1389) dönemi yapısıdır.
Yunan işgalinde tamamen yakılıp yıkıldığı için yeniden yaptırılmıştır.
Kubbesiz, çatılı tiptedir ve Osmanlı’nın geçiş dönemi cami minaresi örneklerindendir.
İçten içe 19.35 x 16.60 metre boyutlarında moloz taşı ile yapılmış, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır.
Kuzeyde doğu batı yönünde enlemesine dikdörtgen son cemaat yeri vardır.
Doğu cephede, harim ile son cemaati ayıran duvar hizasında altıgen minare kaidesi görülür.
Son cemaate ve harime giriş kapıları bu mekanların kuzey duvarları eksenindedir.
Son cemaat yeri kuzey cephenin yaklaşık ortasına kadar yükselir.
Ortada yuvarlak kemerli giriş kapısı ve yanlarda yuvarlak kemerli birer pencere vardır.
Güney, doğu ve batı cepheler altta, iki sıra moloz taş iki sıra tuğla düzeninde almaşık teknikte örülmüştür.
Üstte duvarlar sıvalıdır.
Yapı daha alçak iken daha sonra yükseltilmiştir, ayrıca alt pencerelerin alınlıklarının açılmasıyla yuvarlak kemerli mermer söveli pencereler yapılmıştır.
Bu değişiklikler Sultan Abdülhamit dönemine tarihlenir.
İmaret Camii
Bu imaretin yapılmasını 861 hicri tarihinde, Murad Han oğlu Sultan Mehmet'in büyük emir ve hatırlı komutanı Abdullah oğlu Dayı Karaca Bey emretmiştir.
Murat Hüdavendigar’ın paşalarından Karacabey Bin Abdullah tarafından 1446 tarihinde yaptırılmaya başlanmışancak 1456 yılında katıldığı Belgrat Savaşında şehit düşünce ailesi tarafından 1457’de tamamlatılmıştır.
Caminin 36 penceresi, 9 kubbesi, iki kapılı bir minaresi vardır.
1853 yılındaki depremde büyük ölçüde harap olan yapı daha sonraları Yunanlılar tarafından yakılarak tahrip edilmiştir.
Kullanılamaz haldeki yapı 1971-72 yıllarında Vakıflar Genel Müdürlüğünce onarımına başlanarak 12.07.1980 tarihinde ibadete açılmıştır.
Kuzey tarafındaki imaret yok olmuştur.
Son cemaat revakının minare etrafındaki kubbesi altında Karacabey’in mezarı vardır.
Mezarda “Bu mezar sekiz yüz altmış senesi Şaban ayı ortalarında, Murad Han oğlu sultan Mehmet’in halifelik zamanında, Belgrat Kalesi muharebelerinde şehit olan saadetli, merhum ve mağfur, Abdullah oğlu büyük emir Karaca Bey’in kabridir.” yazılıdır.
Hatta bir rivayete göre “Bu kabrin tam altında camiyi çevreleyen dış duvarla kabrin kesiştiği yerde bulunan küçük mağara girişinin Uluabat Gölü’ne kadar uzanan bir tünel olduğu, Yunan işgali sırasında sığınma, saklanma ve Türk Askerine silah taşıma amacıyla kullanıldığı” da söylenilmektedir.
Dayı Karacabey Türbesi İmaret Cami-i bahçesindedir. Bu camiyi yaptıran ve ilçemize ismini veren zattır.